Kuman / Kıpçaklar / Prof. Dr. Mustafa Safran
Orta Asya bozkırları ile bunun tabii bir devamı olan cenubi şarki Avrupa bozkırları tarihin kaydettiği en eski devirden beri, Türklerin yaşadığı bir saha olmuştur. Burası muhtelif Türk kavimlerinin göç ve kaynaşmalarına sahne olduğu gibi, burada birçok Türk devleti de kurulmuş ve Türk kültür merkezleri meydana gelmiştir. Hun Devleti'nin ağırlık merkezinin garba doğru kayması ile, IV. asrın ortalarında Hunların bir kısmı, Alanların yurdunu işgal ederek, Hazar denizine geldiler ve imparatorluğun merkezi buraya nakledildi. Attila'nın (434-453) kurduğu imparatorluk bozkırların bulunduğu sahayı çok aşmıştır. VI. asrın ortalarında bunları takip eden Avarlar da Orta Asya'ya kadar ilerleyerek Hunların yerini almışlardır. VIII. asırda Avarların yerini Kuran Han'ın idaresinde birleşmiş olan Oğuz kavimlerinin Bulgar birliği almıştır. Bir müddet köktürk Devleti'ne dahil bulunan bu sahanın daha çok ticaret yollarının birleştiği Don-İdil-Kafkas müsellesinde Hazarlar hakim olmuşlardır.1
Cenub-i Şarki Avrupa bozkırı bundan sonra da bir çok Türk kavmini kendine çekmiştir. Bunlar burada bir devlet kurmamışlar ve daha çok kavmi esaslara göre birleşmiş olan birlikler halinde kalmışlardır. Hakim kavmin adı ile adlandırılan bu birlikler daha evvelkileri kendi içlerine, aldıkları gibi, daha sonrakiler için de tabii bir birlik unsuru olmuşlardır. Bunlardan biri evvelce köktürk Devleti'ne dahil bulunan Peçenekler olup, Yayık nehri havzasında oturuyorlar ve Hazarlara hücumlarda bulunuyorlardı. Hazarlar, daha şarkta bulunan Oğuzlar (Uzlar) ile anlaşarak, 889'da beraberce Peçenekleri hezimete uğratmışlardır. Bunu müteakip, Peçeneklerin büyük bir kısmı garba doğru göç etmiş ve Macarları Levedya'dan çıkarmışlardır. Bir kısmı da Oğuzlara dehalet etmiş olmalıdır. XI. asırda, Mahmud Kaşgari'ye göre, Oğuz kabileleri içinde Peçenekler de bulunuyordu. Bir kaç sene sonra, Peçenekler, Bulgarların müttefiki sıfatı ile, Macarları Stelköz'den çıkarmışlardır. 968'de Kiyev'i muhasara etmişler ve 972'de Svyatoslav'ı Dnyeper şelaleleri civarında öldürmüşlerdir. XI. asırda şarktan gelen Oğuzlar ile beraber şimalden Rus baskısı altındakilerin bir kısmının Bizans arazisine göç ettiği, bazı bölüklerin de Ruslar ile işbirliği yaptığı ve Ruslar ile birlikte Hıristiyanlığı kabul ettiği anlaşılıyor.2 Garba doğru hareket eden kavimlerden biri Oğuzların bir kısmı olan Uzlar olup, Volga nehrinin şarkında oturuyorlardı. Uzlar XI. asırda Don-Dnyeper arasındaki Peçenekleri yerlerinden çıkararak 1065'te Balkanlar'a l068'de de Macaristan'a karşı büyük bir taarruzda bulunmuşlardı. Kiyev Beyliği'nin cenubunda yerleşenlerin bir kısmının Ruslar ile işbirliği yaptığını ve bilahare Ruslaştığını biliyoruz.3 Oğuzları takip ederek buralara gelenler de Kuman/Kıpçaklardır. Kumanların adı şark kaynaklarında en çok Kıfçak olarak geçer. Bundan başka İmek, Yemek ve Kimek adları da sık sık görülür. Göktürk Kitabelerinde bu adlardan hiçbirine rastlanmıyor; bu kitabelerde İrtiş nehrinin adı geçiyorsa da, orada hangi kavmin yaşadığı zikredilmemiştir. Halbuki Arap coğrafya eserlerinde İrtiş boyunda Kimek (Kemek) adlı bir kavmin yaşadığı ve bu kavmin Oğuzların kuzeyinde gayet geniş ve batıda İdil veya Kama nehrine kadar yayılmış olduğu kaydedilmiştir. Kimek kavminin birçok uruğa bölündüğü (İmi, İmek "Yimek", Tatar, Bayandur Kıfçak, Nilhaz, Eclad)4 ve bunlar arasında en mühimlerini "Emek" ve Kıfçakların teşkil ettikleri anlaşılıyor. Mahmut Kaşgari'de Kimek adı geçmektedir. Onun yerine "Emek" (Yemek) adı nakledilmiş ve bu ad altında Kıpçakların bir uruğunun kastedildiği yazılmıştır. Sonraları Kıpçak kavmi ile birlikte "Kanglı" kavminin de adı geçmektedir. Kıpçakların XI. yy. ortalarında Harezm ile komşu oldukları, yani İslam ülkeleri ile temasa geçtikleri bilinmektedir.5 Fakat esas kitlenin İrtiş nehrinin batısına doğru kaydığı anlaşılıyor; XI. yy.'da Kıfçak-Yemeklerin doğu-güney sınırı Talas nehrine dayanıyordu. Bu kavim, Türk kavimleri arasında işgal ettikleri sahanın genişliği itibariyle en büyüğü idi.6 Kıpçakların adı Batı kavimlerinde ve Ermenilerde başka türlüdür. Rus vekayinamelerinde onlara "Polovts" denmiştir; Bizanslılar ise Kuman demişlerdir. Macarlar Kun, Kuman ve Paloç; Almanlar Falon ve Falb; Ermeniler de "Chardeş" demişlerdir. Latin kaynaklarında da "Cumanus" olarak geçerler.7 Bir kavme bu türlü değişik ad verilmesi şöyle izah ediliyor: Rusça, Almanca ve Ermenice bu kavime verilen adın manası "açık sarı" ve "saman renginde olan sarı saç"ı ifade etmektedir. Yani bu üç dilde de Kıpçaklara takılan isim bir kavim adı değil de, bu kavmin sarışın (daha doğrusu sarı-kırmızı saçlı) olduklarını ifade etmektedir. Rusçadaki "Polovts" adı "beyazımsı sarı, sarımtırak" anlamına gelen "Polovıy"den gelmektedir. Almancadaki "Falb" ise "beyazımsı sarı" demektir; Ermenicedeki "Chardeş"in de aynı manada olduğu anlaşılıyor. Bu suretle, Kıpçaklarla temas eden üç kavim, Ruslar, Almanlar ve Ermeniler, Kıpçakları sadece "sarışınlar" diye tesmiye etmişlerdir.8 Nemeth'e göre Kun ve Kuman sarımtırak manasına gelen "ku" ve "kuba" sözünden neşet etmektedir. "Kuman" sözü, "Türk"ten "Türkmen" gibi "Kun" ve "man" unsurlarından neşet etmiş olabilir.9 Menşei pek aydınlatılamamış "Kuman" kavminin terkibi hakkında, sarımtırak sözünü Moğol unsurlarının karıştığı şeklinde izah eden ve Kumanların menşeleri hakkında ilk sistemli araştırma yapan Marquart'ın10 bu görüşü ve Kumanları, Uzak Doğu'da Amur nehri dolaylarında yaşadığını ileri sürdüğü "Murga" adlı bir Moğol kavminin "Kun" kabilesine bağlama iddiası, onun kaynaktaki bazı kelimeleri yanlış okuması dolayısıyla kabul edilmemiştir.11 Kun-Kuman-Sarı-Kıpçak meselesine dair son araştırmalara göre durum şöyle görünmektedir; (Kumanların batıya göçünden önce) Orta Asya'da İdil-Seyhun-İrtiş arasında Oğuzlar; Tobal, İşim çevresinde Kıpçaklar; buradan Altaylar'a doğru Kimekler; Işık Göl etrafında Karluklar bulunuyor, daha doğuda Nan-Şan bölgesinde Sarı-Uygurlar yer alıyordu. Huang-ho dirseği dolaylarında nesturi (Hıristiyan) örgütler vardı. İşte bu sıralarda Kunlar da bu civarda bir yerde yaşamakta idiler. Kunlar beraberlerinde Sarı-Uygurlardan bir kitleyi de sürükleyerek, Cungarya kapısından Türkmen (Karluk) bölgesine, oradan da kuzeyde Kıpçaklar sahasına geldiler. Eğer 300 bin çadır halkının Çin'den çıkarak Kara-Hanlı ülkesine saldırmak istediklerine, fakat Balasagun'a 8 günlük mesafede Kara-Hanlı Togan Han tarafından geri atıldıklarına dair İbn'ül-Esir'deki haberi bu hadise ile ilgilendirmek mümkün ise,12 büyük Kun-Sarı göçünü Kıpçak topraklarına çeviren sebebin Kara-Hanlı mukavemeti ve karşı taarruzu olduğunu kabul etmek gerekir.13 Aslında Batı Göktürk topluluklarından olan Kıpçak kütlesi eski Çiklerin X. asırdaki devamı olduğu anlaşılan, İrtiş boylarındaki Kimeklerden İşim-Tobol vadilerinde oturan bir kol idi. Kaşgarlı, Yimekleri, (İmek) Kıpçaklardan saydığını fakat Kıpçakların kendilerini ayrı bir boy saydıklarını kaydetmektedir. Marquart'a göre, o sırada (XI. asrın son yarısı) ikili federasyon (Kimek = iki Yimek, 2 İmek) halinde yaşayan Kimeklerde idareciliğin Kıpçak kolunda olduğu anlaşılmaktadır. Bu iktidar değişikliği her halde asrın başlarında vukua gelmiş ve Kıpçaklar Balkaş'tan İrtiş'e kadar hakim bulundukları sırada güneyden Kun (Kuman) Sarıların gelmesi ile daha da kuvvet kazanarak, bu sefer hep birlikte, Volga üzerinden batıya yönelmişlerdir.14 Kıpçak/Kumanların İrtiş-Talas sahasından batıya doğru harekete geçmeleri, 916 yıllarında Çin'in kuzeyinde teşekkül eden Kıtay Devleti'nin faaliyeti ile bağlı olsa gerektir.15 Kıtaylar kuvvet kazandıkça, bazı Türk zümrelerini batıya doğru itmişler ve bu itişin neticesi Kıpçaklara da dokunmuş, bazı Kıpçak boylarının yer değiştirmesine sebep olmuştur. X. yy. ortalarında İrtiş boylarında Kimek adlı büyük bir Türk kavmi bulunuyordu; bunun bir kısmı "Emek" (Yemek) adını taşıyordu. Başka bir kısmının da "Kıpçak" (Kıfçak) adını taşıdığı ve bu adın bir müddet sonra camiaya teşmil edildiği anlaşılıyor. Mahmud Kaşgari Divan-ü Lügat-it Türk'ünü yazdığı sıralarda (1070'lerde) Kıpçakların göç sahası batıda itil boyunu çoktan geçmişti. Bunların doğu kısmı ise "Yemek" adıyla Talas kıyılarında bulunuyordu.16 Esas Kıpçak/Kuman kitlesinin Yayık nehrinin batısında İdil istikametinde ilerleyişi en geç XI. yy. başlarında olsa gerektir. Bu hareketin çok geniş bir cephe üzerinde yapıldığı muhakkaktır. Kıpçakların bir kısmı İrtiş boyundan Uralları aşarak Kama-İdil sahasına sokulmuşlar ve böylece İdil Bulgarları ile karışmaya başlamışlardı. Orta İdil boyunun Kıpçaklaşması bu suretle başlamış olmalıdır. Kıpçakların diğer zümreleri aşağı İdil boyuna girmişler ve Hazarların bir etnik unsur olarak ortadan kalkmasında başlıca amil olmuşlardır. Kıpçaklar, Peçenek ve Uzlardan boşalan yerleri işgalle kuzey Kafkaslar'a, Kuban boyuna ve aşağı Don boyuna ve oradan da Dnyeper (Özi) istikametine gitmişlerdir. 17 Rasovsky'ye göre Kıpçaklar beş bölükten ibaretti; 1-Orta Asya bölüğü, 2- Volga-Yayık bölüğü, 3- Donyeç-Don bölüğü, 4- Aşağı Dnyeper bölüğü, 5- Tuna bölüğü.18 Kıpçakların İdil boyuna gelmeleri 1030 tarihlerinde olsa gerektir. İran şairlerinden Nasır Hüsrev'in yazılarında görüldüğü veçhile, Kıpçaklar XI. yy. başlarında Yayık nehri boyunda idiler. Rus vekayinamelerinde "Polovts" adı ile Kuman/Kıpçaklar ise ilk defa 1055 tarihinde zikredilmişlerdir. Demek ki, Kumanların İdil boyundan Dnyeper (Özü) boyuna gitmeleri 20-25 yıl içinde vuku bulmuştur. Kumanların Rus yurduna Uzları takiben geldikleri de muhakkaktır.19 1055 senesi kışında Rusların Pereyaslavl Knezi Vsevolod Voina'daki Torklar (Uzlar) üzerine yürümüş ve onları yenmişti. Aynı senede (her halde yazın) Boluş adlı Kıpçak beyinin kumandasındaki "Polovtsı"lar (Kıpçaklar) Rus yurduna gelmişler ve Vsevolod da onlarla barış akdettikten sonra, onlar geldikleri yere gitmişlerdi. Bu suretle Ruslarla Kıpçaklar arasındaki ilk karşılaşma bir anlaşma ile sonuçlanmıştı. Mamafih birkaç yıl sonra Kıpçakların ikide bir Rus knezliklerine saldırdıklarını ve Rusların "Steple mücadelelerinin" çok çetin bir safhaya girdiğini göreceğiz.20 Kumanlar 1060'dan sonra Uzları takiben Tuna boyuna doğru süratle ilerlemişler ve 1064'te Uzları Tuna'nın güneyine atmışlardır; aynı zamanda Kıpçakların Transilvanya-Macaristan istikametinde ilerledikleri anlaşılıyor. Bu suretle XI. yy. sonlarında Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlar tamamıyla Kıpçak/Kumanların eline geçmiş bulunuyordu.21 Bundan dolayıdır ki, eski Mafazat al-Guzziya tabiri yerine, Deşt-i Kıpçak (ilk defa XI. asırda Nasır Hüsrev'in Divan'ında rastlanır) tabiri geçmiş ve bu Deşt-i Hazar'in müteradifi olarak Cenub-i şarki Avrupa bozkırlarına da teşmil edilmiştir. Daha sonraları Kıpçak adı Altınordu memleketi için de kullanılmıştır.22 Deşt-i Kıpçak tabiri, dar ve geniş olmak üzere iki manada anlaşılmaktadır. Dar manasiyle Deşt-i Kıpçak XI. yy ortasından XIII. yy.'ın ilk yarısına yani Moğol istilasına kadar olan devredeki Kıpçak Hanlığı'nın yayıldığı sahayı ifade etmektedir. Deşt-i Kıpçak'ın hudutları, Altınordu zamanında yukarı Bulgarya Hanlığı'nı, Kuban ve Terek ırmaklarından Derbend'e kadar olan Kuzey Kafkasya'yı ve Harezm ülkesini de içine alarak genişlemişti. Böylelikle Deşt-i Kıpçak, hudutları ve sahası itibariyle (XI-XIII. yy. ortalarına göre) büyümüş ve daha geniş bir mana kazanmıştır.23 Kıpçakların rehberliği altında büyük bir kavmî birlik meydana gelmiş olmakla beraber, bunun tam bir siyasi birlik haline gelmediği bilinmektedir. Kıpçak gurupları, ayrı ayrı çok müessir hamleler yapabilecek kudrette olmakla beraber, bir idare altında ve muayyen merkezler etrafında toplanamamışlardır. Cenubi Şarki Avrupa bozkırı bundan önce de birçok Türk kavmini kendine çekmiştir. Bunlar burada bir devlet kurmamışlar daha çok kavmi esaslara göre birleşmiş olan birlikler halinde kalmışlardır. Hakim kavmin adı ile adlandırılan bu birlikler daha evvelkileri kendi içlerine aldıkları gibi, daha sonrakiler için de tabii bir birlik unsuru olmuşlardır.24 Göçebe Türk uruğlar camiasında Kıpçaklar kadar geniş bir sahayı işgal eden başka bir uruğ pek bilinmiyor. Bu kadar kalabalık ve geniş sahayı işgal eden Kıpçakların bir siyasi teşekkül (devlet) kuramasalar bile oynadıkları siyasi rolün önemi göz ardı edilemez. Nitekim Kıpçak-Rus mücadeleleri, Rus tarihinde "Steple mücadele" safhasının en çetin bir devri olarak vasıflandırılmaktadır.25 İlk Kıpçak-Rus mücadelesi 1061 yılında Kıpçakların Preslavl Knezliği arazisine saldırmalarıyla başlamış ve Kıpçakların zaferi ile neticelenmişti. Bundan sonra Kıpçakların tam yedi yıl Rus arazisini rahat bıraktıkları görülür, çünkü onlar Peçenek ve Uzları takiple meşguldüler. Peçenek ve Uzlardan birçoğu Rus sahasına iltica etmişler Rus knezleri tarafından hizmete alınmışlardı. Bu ise Kıpçaklar nazarında düşmanca bir hareket olarak telakki edilmiş l068'de büyük kuvvetler ile Rus arazisine hücum eden Kıpçakların bu hareketi artık ardı arkası kesilmez seferler başlangıcı olmuştur.26 1071, 1078, 1079, 1080, 1083, 1084, 1085, 1092 yıllarında Kıpçaklar Rus şehirlerini ve çevrelerini yağma ediyorlardı. Mamafih onların hareketi nispeten mahdut bir sahayı, Pereyaslavl, Çernigov ve sağ sahilde de Kiyev'in güneyini geçmiyordu. Kumanların Ruslara karşı hareketleri, daha sonraki yıllarda Rus knezlerinin kendi davetiyle olduğu gibi, ayrıca Rus knezlerinden "tahta çıkışları" münasebetiyle bir nevi bahşiş kabilinden para, kıymetli kumaşlar veya "davar" istekleriyle de bağlı olacaktır. Kiyev tahtına yeni bir knez çıkar çıkmaz Kıpçaklar hemen birtakım hediye taleplerinde bulunuyorlar, barışı muhafaza karşılığında altın, kumaş ve "davar" istiyorlardı. Knezler de bunu yerine getirmek mecburiyetinde idiler. Bu devrin meşhur Rus knezi Vladimir Monomach, çocuklarına hitaben bıraktığı "Nasihatlerinde, "Kumanlarla 19 defa barış akdederek, onlara çokça davar ve kıymetli kumaş verdiğini" kaydetmiştir. Bu yoldaki talepleri yerine getirilmediği takdirde Kıpçakların hemen atlarının sırtına binerek Rus sahasına yöneldikleri anlaşılıyor. Bu suretle XI. yy. sonlarına doğru Kıpçakların baskısı yalnız Pereyaslavl Knezliğine değil Kiyev Knezliği üzerine de yöneltilmiş bulunuyordu. Kiyev knezleri de Kıpçaklara kıyasla çok zayıf olduklarından çoğu zaman bu talepleri yerine getirmek mecburiyetinde idiler. Kiyev ve diğer şehirlerin knezleri menfaatleri icabı, Kıpçaklarla iyi geçinmek zorundaydılar, bu maksatla onlardan bazılarının Kuman beyleri ile akrabalık tesisine, giriştikleri, Kıpçak kızlarını almaya başladıkları görülmektedir.27 1090-1110 yılları Karadeniz kuzeyi sahasındaki Kıpçak/Kumanların en kudretli devrini teşkil etmektedir. Bu sıralarda Kıpçakların başında çok cesur ve kabiliyetli başbuğlar bulunuyordu. Bunlar: Benek (Bonyak), Tugorhan (Tugorkan), Sarıhan (Şaruhan) ve Altınapa idiler. Gerek Rus vekayinameleri ve gerekse Bizans kaynaklarında bu Kıpçak başbuğlarının adları ve faaliyetleri hakkında epey bilgi verilmektedir. Bizans tarafından kışkırtılan ve yardıma çağrılan Kıpçaklar, 1091'de Peçenekleri imha etmekle Bizans'ı muhakkak bir felaketten kurtarmışlardı. Aynı senede Kıpçaklar Macaristan'ın içlerine kadar sokulmuşlardı. Başlarında Kapluç adlı bir başbuğ vardı. 1092'de Lehistan'a bir sefer açıyorlar, 1092-1093'te tekrar Bizans ülkesini yağma ediyorlar, mamafih en çok akınlara sahne olan yerler yine de Rus knezlikleridir.28 1093-1094'te Kıpçakların Rus bölgesine akınları devam etti. Anlaşıldığına göre maksatları toprak işgali değildi. Peçeneklerde görüldüğü gibi bölgede, Hazarlar dahil herhangi bir bozkır Türk siyasi topluluğu için geçerli olmak üzere, bozkır ikliminden harice çıkılmıyor, kendi hayat tarzları en uygun arazinin muhafazasını, dış tehlikeden uzak kalmasını sağlamak gayesi ile bozkırlar ötesindeki siyasi toplulukların daima baskı altında tutulmasına çalışılıyordu. Türk topraklarının güvenliği şartları içinde gerçekleştirilen barışlar, çok kere, karşı taraf sözünden dönmediği müddetçe sürüp gitmekte idi. Bu durum bazen evlenmelerle de sağlamlık kazanıyordu. Bir anlaşmaya göre Tugorkan'ın kızı, Kiyev knezi Svyatopolk ile; sonra Çernigov knezi Oleg, başbuğ Uzluk'un kızı ile evlendi. Böylece bir ara knezlerin ve ileri gelenlerinin hatunlarından çoğunu Kıpçak prenses ve kızları teşkil etti.29 Bununla beraber, Kıpçak-Rus münasebetleri pek huzurlu değildi. Çünkü knezler kendi aralarındaki mücadelelerde birbirlerine karşı Kıpçaklardan destek sağlamaya çalışıyorlar veya yanlarındaki Kıpçak başbuğlarının adamlarını, fırsat buldukça, ortadan kaldırıyorlardı. 1096 başlarında Kiyev'e gönderilen iki elçi (İtler ve Kıtan) maiyetleri ile birlikte öldürülmüşlerdi.30 Hadise bir savaşa yol açtı. Tugorkan ile başbuğ Küre bazı kasabaları yaktılar. Kiyev'i ve civarını yağmaladılar (1096). Fakat knezlerin ittifakı karşısında savaşı kaybettiler, muharebede Tugorka ile oğlu ölmüşlerdi. İki oğlu Kuman/Kıpçak başbuğlarının kızları ile evli Kiyev Prensi Vladimir Monomakh daha planlı davrandı; 1097'de Liyubec kasabasında tertiplediği büyük toplantı ile knezleri uzlaştırmaya, Rus mukavemetini teşkilatlandırmağa girişti ve 1103'de bütün knezlerin başı da, Kıpçaklara karşı büyük bir başarı kazandı. Kumanlar buna kısa fasılalarla şiddetli akınlar halinde cevap verdiler ki (1105-1111 arasında 4 defa), Rus kroniklerini dolduran bu mücadeleler Rus halk edebiyatını zenginleştirmiştir. V. Monomakh'ın ölümünden sonra knezler arasında münazaalar tekrar alevlendiği zaman Kıpçaklar bundan faydalanamadılar. Devamlı çarpışmalarla gençlerini ve dirayetli başbuğlarını teker teker kaybeden Kiyev civarı Kıpçak birliğinde zayıflık emareleri belirmişti.31 Marquart'a göre Kumanların tekrar toparlanması, yeni unsurların katılması ve bu sayede ordunun taze kuvvet kazanması ile ilgilidir. 1115 yıllarında Mançurya sınırından yeni bir kavim dalgası Avrupa'ya doğru koparak gelir. Curci Devleti kurulunca, bir Çin kaynağına göre Hi adı verilen kavim batıya saldırır, kendisi ile birlikte Kimek oymak birliğine bağlı Ural'daki Kıpçakları sürükler ve onların içinde temessûl eder. Güneydoğuya yönelen Kıpçaklarla birleşen unsurlar yeni bir oymaklar birliği teşkil edince Kumanlar taze kuvvet kazanırlar. Güney Rusya'daki birliğin bundan sonraki toplayıcı adı Kıpçak olacaktır. Ancak batıda Kuman ve dolayısıyla Macaristan'da Kun adı süregelir ve Kıpçak coğrafi bir mefhum olarak kalır.32 Bu görüş Kuman ve Kıpçaklar'ı ayrı iki birlik gibi göstermektedir ki, pek tutarlı olarak kabul edilmemiştir. Bu sıralarda Dnyeper'in (Özi) batı tarafındaki Kıpçaklar hakkında fazla bilgimiz yoktur. Onlar, herhalde Turla (Dnestr) boyları ve Tuna'nın aşağı mecrasına kadar göç ederek, mutad hayatlarını devam ettirmişlerdi. Bu sıralarda onlara baskı yapacak herhangi bir başka göçebe Türk zümresi de kalmamıştı. Kıpçakların bir çoğunun Macaristan'a gittiği ve Macar kralları tarafından muhtelif bölgelerde yerleştirildiği de biliniyor. Onlar, Macar kralının ordusunda atlı asker vazifesini görüyorlardı. Hatta 1132 yılında Çek kralının Alman imparatoruna, İtalya seferi esnasında, Kıpçaklardan müteşekkil bir kıt'a gönderdiği biliniyor.33 XII. yy. ortalarında Dnyeper Kıpçaklarının biraz toparlandıkları görülüyor. Bunlar Könçek ile Kobyak'ın başbuğluğunda Pereyaslavl Knezliği'ne karşı taarruza geçtiler (1177, 1179). Aksu (Bug) civarındakiler Kiyev'e doğru akınlar yaptılar, fakat l184'te Knez Svyatoslav idaresindeki şiddetli baskında birleşik Rus kuvvetlerine mağlup oldular. Rivayete bakılırsa verdikleri 7000 esir arasında 417 Bey ve Beyoğlu bulunuyordu.34 Ancak Kıpçakların mukabelesi de şiddetli oldu; 1185 baharında Novgorod-Seversk Knezi İgor kumandasındaki birleşik Rus ordusunu, aşağı Don boyunda Kayalı Irmağı kıyısında kuşatarak imha ettiler. Başbuğ Könçek'in idare ettiği bu savaşta Prens İgor dahil Rus ordusundaki knezlerin hepsi yakalanmıştı. Esirlere iyi bakılmış, sonradan kaçmaya muvaffak olan İgor'un yaraları tedavi edilmişti.35 İşte bu 1185 yılındaki sefer, İgor'un kıtaları ile mağlubiyeti ve esir edilişinin, "İgor Bölüğü Destanı" adı ile eski Rus edebiyatının en büyük şaheserinin konusu olduğu iddia edilmektedir. "İgor Bölüğü Destanı"nda (Slovo o polku İgoreve) çok şairane bir şekilde bu sefer tasvir edilmiş ve bunun ayrı fasılları, tabiat, kahramanlık, üzüntüler ve bilhassa İgor'un karısının ağlama ve sızlamaları büyük bir ustalıkla anlatılmıştır. Bu destan, eski bir elyazması mecmuasında muhafaza edilmiş ve Rus asillerinden Musin-Puşkin'in Kütüphanesi'nde bunu meşhur tarihçi Karamzin görerek l800'de neşretmiştir. İIk neşrinden zamanımıza kadar Rusya'da defalarca yayınlanmış ve incelemelere tabi tutulmuş olan metin sonradan uydurulduğuna -zira l8l2'de Moskova'nın Napolyon tarafından işgali sırasında çıkan yangında bu el yazması da yanmıştır, görüşü doğrultusunda- dair iddialar ileri sürülmüş ise de, tarihi hadiseyi aksettirdiğinden metinden şüphe edilmemektedir. Ayrıca dil, savaş tekniği, donatım, madencilik vb. bakımlardan Ruslar üzerindeki Türk tesirlerini göstermesi itibariyle belge değeri büyüktür.36 1185'teki Rus mağlubiyetinden sonra Kıpçakların Rus arazisine akınları ve Rusların da karşı savaşları birbirini takip etti. Bazen Rus hizmetindeki Berendi-Karakalpakların da Ruslardan kaçarak Kıpçaklara geldiği ve onlarla birlikte Ruslarla savaştıkları biliniyor. Bu kabilden olmak üzere, l186'da Torkların (Uzlar) başbuğlarından Gündoğdu, Rus Knezi Svyatoslav'a kızarak, Kıpçaklara kaçmış ve onlarla birlikte akınlara katılmıştı. Mamafih Kıpçak-Rus münasebetleri daimi bir savaş halinde değildi; Rus knezlerinden birçoğu eskiden olduğu gibi, Kıpçaklarla gayet iyi geçiniyorlar, onlardan ücretli kıtalar bulmaya çalışıyorlardı.37 Don ve Kuban dolaylarındaki Kuman/Kıpçakların da Gürcülerle yakın münasebetleri olmuş. Bu vesile ile Kıpçaklar Kafkaslar'ın güneyine geçmişlerdir. Gürcü Kralı Bagratlı David II (1088-1125) Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun en kudretli çağına tesadüf eden hükümdarlığının başlarında, İslam-Türk baskısına karşı durabilmek ve mümkün olduğu takdirde Abhaza ülkesini ve başka Gürcü bölgelerini Selçuklulardan geri almak için, aralarında yavaş yavaş Hıristiyanlığın yayılmakta olduğu Kıpçaklardan kendine en yakın birlik ile temas kurarak askeri destek sağlamaya çalışmış; onlardan aldığı yardımlarla güney yönünde bazı harekatta bulunmuş (1109-1110'da) ve güzelliği ile meşhur bir Kıpçak prensesi ile evlenmişti. Bu kız başbuğ Saruhan'ın torunu Atrak'ın kızı idi. Atrak da kralın daveti üzerine kendine bağlı kalabalık kitlelerle (40 bin aile) Gürcistan'a gitti (1118).38 Bu Kuman/Kıpçak kitleleri Çoruh, Kür, Aras dolaylarını "görülmemiş bir kudret ve genişlikte canlandırdılar; Selçuklulara bağlı Müslüman emirlikleri idarelerine aldılar ve sayısı 40 bin olarak tahmin edilen bir süvari ordusu ile Şirvan'a, Azerbaycan'a seferler yaptılar. 112l'de de Borçalı Çayı havalisini ele geçirdiler. 1123'te aldıkları Tiflis'i Gürcü krallığı başkenti yaptılar. 1124'te İspir ve Oltu'ya kadar ilerlediler. Şirvan-şahları vergiye bağlamışlar, Saltuklu, Sökmenli, Mengücüklü ve Artuklu beyleri ile ve daha sonraları Azerbaycan Atabeyliği ile devamlı mücadele etmişlerdi.39 Kral III. Giorgi (1156-1184) zamanında Gürcü askeri gücünü meydana getiren Kıpçaklar 1177'de, asi ordu kumandanı İvane Orbelian'dan, kralı himaye etmek suretiyle başkumandanlığı devralan ünlü başbuğ Kuba-sar ile büsbütün hakim duruma geldiler. Devlet adamı Kutlu Arslan gibi Kıpçak beylerinin idaresinde başlayan -anası tarafından Kıpçak- güzel Kraliçe Thamara (1184-1213) devrinde Gürcü Devleti kuzeyden Kıpçaklar başbuğunun kardeşi Sevinç idaresinde yeni kitlelerin ülkeye gelmesi ile de (ikinci büyük göç "Yeni Kıpçaklar") askeri, siyasi alanda, tarihin en parlak çağını yaşadı.40 Bugün Kür, Çoruh, Çıldır Gölü havalisi de Kıpçak Türkçesine yakın bir dil konuşan ahalinin, buraya o tarihlerde gelen Kuman/Kıpçak kitleleriyle yakın ilgisi olduğu, bölge halk edebiyatında bazı motiflerin o devir hatıralarını taşıdığı bildirilmektedir.41 Selçuklu çağının tanınmış şahsiyetlerinden, Azerbaycan Atabeyliği'nin (1146-1225) kurucusu, İl-Deniz de Kafkaslar'dan gelmiş bir Kıpçak Türkü idi.42 Gürcistan'a gelmeleri dolayısıyla Don boylarını belki tamamen, Kuban bölgesini kısmen boşaltmış olan Kıpçaklardan Kırım yarımadası'nda kalanlar şehirlere yerleşerek ticaret hayatına atılmış, hatta bazı küçük kasabalar da kurmuşlardır. Fakat, 1203'te Kiyev'i işgal etmelerine ve 1219'da Ruslarla birlikte, kısa bir müddet için, Galiçya'yı Macarlardan almış olmalarına rağmen, XIII. asır başlarında artık "Deşt-i Kıpçak" bütünlüğünde siyasi kudrete sahip bir Kıpçak topluluğu kalmamış gibidir. Doğudakiler Kıpçak, Kanglı, Yimek, Oran vb. adlar altında bozkırlarda eski kabile yaşayışı içinde iken Harezmşahlar Devleti ile -bilhassa Sultan Ala'üddin Tekiş (1172-200)'e hatun olarak bir prenses verdikten sonra- temaslarını artırarak, bu Türk-İslam devletinde askeri vazifeler almışlar, sınırların genişlemesinde büyük hizmet görmüşler ve sonra Moğolların Orta Doğu'yu istilasının arifesinde Harezmşahlar İmparatorluğu askeri gücünün hemen tamamını meydana getirmişlerdir. Fakat bu ordu l220'de Moğollar tarafından yok edildi.43 Kırım Yarımadası'nda Kıpçakların birçoğunun yerleşik hayata geçtiği ve köylerde yaşadığı anlaşılmaktadır. Aynı zamanda şehirlerde yaşayan Kıpçakların bulunduğu ve şehir hayatının icap ettirdiği birçok şartlara ayak uydurdukları da görülmektedir. Bu şartlardan birinin ticaret olduğu muhakkaktır. Kırım sahillerinde öteden beri ticaretle meşgul olan şehirler tesis edilmişti. Suğdak, Kefe, Solhat, Azak bu şehirlerin en önemlileriydi.44 Gerek Karadeniz kuzeyindeki Kıpçaklar, gerekse Anadolu Selçuklu Devleti'nin iktisadi politikasının bir parçası olarak önemli olan bir hadise de Selçukluların Sudak seferidir. Alaaddin Keykubad, Moğol istilası ile Suğdak şehrinin perişan olması, kendi vassalı Rumların bu büyük ticaret limanına yerleşmeye çalışmaları ve yağmaya girişmeleri sebebi ile denizaşırı bir sefere karar verdi. Askerin başına, Kastamonu Uç Beyi Emir Hüsameddin Çoban'ı tayin ederek Sudak şehrine gönderdi. Donanma ile Sinop'tan karşı sahile çıkan Selçuklu kuvvetleri Sudak şehrini teslim aldı. Oradan Kıpçak hanına ve Rus melikine elçiler gönderip itaatlerini istedi. Kıpçak-Rus müttefik orduları Selçuklu ordusu karşısında muvaffak olamayınca her ikisi de kıymetli hediyeler ile Selçuklulardan aman dilediler. Bu seferin tarihi 1221-1222 yılları olarak kabul edilmektedir. Selçukluların Sudak hakimiyetinin ne kadar sürdüğü pek kesin olarak bilinmemektedir. Moğolların tekrar geliş tarihi olan l239'a kadar sürdüğü tahmin edilebilir.45 Cengiz Han, 1220-1222 yıllarında Türkistan'ı zaptettiği zaman Kuman/Kıpçak illeri ile de ilgilenmişti. Nitekim 1223 yılı ilkbaharında Subutay ve Cebe-Noyan adlı iki büyük kumandanın idaresinde iki tümen Moğol askeri Gürcistan üzerinden Kafkaslar'ı aşmış ve Kıpçaklara rastlamıştı. Moğolların Kıpçaklarla karşılaşmaları ve savaşmaları bu tarihten çok evveldi. Cengiz'in büyük oğlu Cuci'nin (Coçi) İrtiş boyunda Kıpçaklarla savaştığı biliniyor. Ayrıca Harezmşah'ın kuvvetleri arasında da birçok Kıpçak atlısı vardı ve onlar Cengiz'e karşı şiddetle harp etmişlerdi. Subutay ve Cebe-Noyan Kıpçak-Alan ittifakını bozarak önce Alanları mağlup ettiler. İleri yürüyüşlerine devam eden Cengiz orduları karşısında -Moğolları ortak düşman kabul eden- Kıpçak ve Ruslar müttefik oldular. 31 Mayıs 1223 tarihinde, Kalka Nehri boyunda cereyan eden Kıpçak-Rus müttefik orduları ile Subutay-Cebe Noyan kuvvetleri arasındaki muharebede 20 bin Moğol-Tatar kuvveti kendinden kat kat üstün olan Kıpçak-Rus kuvvetlerini müthiş bir yenilgiye uğrattı.46 Moğol ilerleyişi Kalka savaşından sonra da devam etti. Moğollar Dnyeper nehrine kadar geldiler. Bu ilerleyiş Rus yurdu üzerine çöken büyük bir felaket olduğu gibi Kuman/Kıpçak Uruğlarının da müthiş sarsıntıya uğramasına sebep oldu. Bu saldırıdan sonra 13 yıl Moğollar tarafından yeni bir harekete girişilmedi. Bu süre zarfında Kıpçaklar Yayık-İdil, Kuban boyları, Don-Doneç arasında eski hayat tarzlarını devam ettirerek kendilerini toparlama imkanını buldular. Fakat 1239-1240 yıllarında Batu Han komutasındaki Moğol-Tatar kuvvetlerinin başlattığı batı seferi Kıpçakların daha toparlanamayacak şekilde dağılmalarına sebep olmuştur. Kıpçak Hanı Köten büyük Moğol-Tatar ordusu karşısında şiddetle çarpışmasına rağmen dayanamadı ve 40 binden fazla Kıpçak-Kuman atlısı ile Macaristan'a kaçtı.47 1239-1240 yıllarında Batu Han ordularının Karadeniz'in kuzey bozkırları ve Kırım Yarımadası'nı kamilen ele geçirmeleri üzerine, buralarda yaşayan Kuman/Kıpçaklardan birçoğunun savaşlar esnasında öldürüldüğü veya esir edildiği muhakkaktır. Birçoğu da batıya, Macaristan'a, Balkanlar'a gitmiştir. Mamafih Moğolların hakimiyeti altında kalanlar da çok olmuştur. Moğollarla savaşlarda birçok Kıpçak başbuğu, uruğ reisleri öldüğü gibi, Moğol-Tatarların hakimiyeti altında kalan zümrelerin de eski Uruğ düzenleri dağıtılmış, yeni reislerin eline verilmiş ve yeni göç sahalarına gönderilmiş oldukları muhakkaktır. Fakat Karadeniz kuzeyi bozkırları asıl bundan sonra Deşt-i Kıpçak diye devam ederek XVIII. yy.'a kadar yaşamıştır.48 180-200 yıl kadar Karadeniz'in kuzeyi ve Kuban-Kafkas sahasını ellerinde tutmuş olan Kuman/Kıpçakların gerek bu geniş sahanın ve gerekse komşu memleketlerin tarihinde büyük bir rol oynadığı muhakkaktır. Bir imparatorluk kuramamışlarsa da işgal ettikleri coğrafi sahanın genişliği, kalabalık nüfusları dolayısıyla Rusya, Bizans, Balkan ve Kafkas memleketlerine büyük tesirler yapmışlardır. Her şeyden önce Rusların Dnyeper nehri boyunca Karadeniz'e inmelerini kat'i olarak durdurmuşlar ve Deşt-i Kıpçak'ın bir Türk ülkesi olarak devam etmesini sağlamışlardı.49 Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, 1239 bozgunundan sonra büyük kitleler halinde Macaristan'a göç eden Kıpçaklar da Macaristan tarihinde önemli yer tutmuşlardır.50 Macaristan'da Kıpçak/Kuman menşeli yer adlarına rastlamak mümkün olduğu gibi, Macar dilindeki birtakım kelimelerde de Kıpçak unsurlarının etkisini görmek mümkündür.51 Vaktiyle Avarların Slavları teşkilatlandırması gibi Peçenek ve Kıpçak idarecilerinin de Balkanlar'da benzer büyük hizmetleri görülmüştür. 1185-1237 yılları arasında Tuna'nın güney bölgesinde kalabalık halde yaşayan Kuman/Kıpçakların, Bizans'a karşı Bulgar istiklal mücadelelerinde (1185-1195) başlıca rolü oynadıkları anlaşılmaktadır. Mücadeleyi kazanarak ikinci Bulgar Devleti'nin başına geçen ve Ulahların (sonraki Romenlerin) teşkilatlanması tarihinde yeri olan Çar Asen'ın (11871196) Kuman menşeinden geldiği ayrıca daha sonraki Bulgar hükümdarlarından bir kısmının Kuman/Kıpçak olduğu belirtilmiştir.52 Bizans-İznik İmparatoru J. Vatatzes (1222-l254), Moğolların önünden çekilen Kıpçaklardan çoğunu -toprak karşılığı askeri hizmet yükümlülüğü ile- Trakya'da Makedonya'da ve Batı Anadolu'da iskan etmiştir.53 Tuna çevresindeki etnik ve siyasi durumun teşekkülündeki tesirleri ile de Kıpçaklar dikkat çekmektedir. Romen dilinde mevcut Türkçe kelimelerden çoğu ve yer adlarından bazıları o devrin hatıralarıdır. Bu bölgede 1330'larda teşekkül ettiği bilinen ilk Romen Devleti'nin de Kuman/Kıpçak unsuruna dayanan bir başbuğ ailesi tarafından kurulduğu görülmektedir. Kurucusu Tok-temir oğlu Basar-aba idi. Romanya'nın kuzeyindeki Basarabya bölgesi de aynı adı taşır. Kıpçakların Romanya'daki büyük rollerine yalnız Basar-aba adı değil diğer belgeler de tanıklık etmektedir. XV. ve XVI. yy. arşiv belgelerinde zikrolunan devlet büyüklerinin adları arasında pek çok Kuman/Kıpçak adına rastlanır.54 1239/1240 Kalka Savaşı'ndan sonraki gelişmeler Deşt-i Kıpçak'ta Altınordu Devleti'nin kurulması istikametinde cereyan etmiştir. Altınordu devresi Deşt-i Kıpçak'ın etnik yapısı hakkında bir hakikati daha dile getirerek Kıpçak/Kuman Türklerinin tarihi rollerinin ne şekilde devam ettiğine gelince: Batu ile beraber Deşt-i Kıpçak'a önemli bir Moğol (Tatar) kitlesinin geldiği ve göçebe halk arasında Moğolların çokluğu teşkil ettiği ileri sürülüyordu. Aileleri ve bütün malları, özellikle hayvanları ile beraber Cuci ulusuna gelen Moğolların sayıca az olmadıkları şüphesizdir. Lakin bu toprakların işgaliyle sıkı sıkıya bağlı olan bu hareket, hiçbir suretle bir göç gibi telakki edilemez. Moğolların esas kitlesi Moğolistan'da kalmıştı. Bu durum karşısında işgal olunan memleketlerin, Kıpçak bozkırlarının Moğollaşmasından söz edilemeyeceği tabiidir. Güneydoğu Avrupa'da eski Türk unsurlarının kuvvetli oldukları, Kıpçakların Deşt-i Kıpçak'ta esas göçebe kitleyi teşkil ettikleri el-Ömeri'nin aşağıdaki ifadesinden anlaşılıyor: "Bu devlet (Altınordu) eskiden Kıpçakların yurdu idi. Lakin Tatarlar tarafından işgal edilince, Kıpçaklar onlara tabi oldular. Sonra Tatarlar Kıpçaklarla karıştılar ve akraba oldular. Toprak, Tatarların tabiat ve soylarına galip geldi. Tatarlar tamamiyle Kıpçaklaştılar. Çünkü Moğollar Kıpçak topraklarına yerleştiler ve onlardan kız aldılar ve Kıpçakların yurtlarında kaldılar." Bu Türkleşmenin ne derece süratli olduğunu XIV. yy.'da Altınordu Moğolca yerine Türkçe edebi bir dilin teşekkül etmesinden de anlayabiliriz.55 1 İslam Ansiklopedisi, Kıpçak mad. s. 713. 2 İslam Ansiklopedisi, Kıpçak mad. s. 713. 3 İslam Ansiklopedisi, Kıpçak mad. s. 713. 4 Eşref Buharalı; Kimek Hanlığı, Tarihte Türk Devletleri Sempozyumu Bildirileri I. s. 263. 5 Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, IX. s. 36. 6 A. Nimet Kurat, K. K. Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 69. 7 Rasonyı Laszlo; Tarihte Türklük, s. 136. 8 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 70. 9 L. Rasonyı; Tarihte Türklük, s. 136. 10 Marquart J.; Über das Volkstum der Komanen, Berlin, 1914. 11 Marquart J.; a.g.e., s. 80. 12 L. Rasonyı; a.g.e., s. 137. 13 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 177. 14 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 177. 15 D. G. B. İ. T; IX. s. 35. 16 A. Nimet Kurat; K. K. Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 72. 17 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 73. 18 L. Rasonyı; a.g.e., s. 140. 19 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 73. 20 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 73. 21 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 73. 22 İslam Ansiklopedisi, Kıpçak mad, s. 714. 23 Mustafa Kafalı; Altınordu Hanlığı'nın Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, s. 11-12. 24 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 75. 25 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 78. 26 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 78-79. 27 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 79. 28 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü; s. 178; A. N. Kurat; a.g.e., s. 84. 29 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü; s. 178; A. N. Kurat; a.g.e., s. 80-81. 30 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 179. 31 L. Rasonyı; Tarihte Türklük, s. 139. 32 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 85. 33 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 179; A. N. Kurat; a.g.e., s. 86. 34 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 179; A. N. Kurat; a.g.e., s. 88. 35 Ahmet Caferoğlu; Türk Dili Tarihi, II. s. 159-160; A. N. Kurat; a.g.e., s. 88-89; İ. Kafesoğlu, a.g.e., s. 179. L. Rasonyı; a.g.e., s. 140. 36 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 91. 37 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 179. 38 O. Turan; Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 6, 19, 62, 91, 105, 148. 39 O. Turan; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 258. 40 Fahrettin M. Kırzıoğlu; Gürcistan'da Eski Türk İnanç ve Geleneklerinin İzleri, I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, s. 141-166. 41 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 180. 42 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 180. 43 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 90. 44 Yakubowski A; İbn-i Bibi'nin XIII. Asır Başında Anadolu Türkleri'nin Sudak, Polovets (Kıpçak) ve Ruslara Karşı Yaptıkları Seferin Hikayesi, Çev: İsmail Kaynak; Ayrıca bu konu için: A. N. Kurat; a.g.e., s. 90; O. Turan; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 357-360; İ. Kafesoğlu; a.g.e., s. 180. 47 L. Rasonyı; Tarihte Türklük, s. 142. 48 A. Nimet Kurat; a.g.e., s. 97. 49 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 182. 50 L. Rasonyı; Tarihte Türklük, s. 142-145. 51 L. Rasonyı; Tarihte Türklük, s. 145. 52 Rasonyı L.; Tuna Havzasında Kumanlar, s. 422. 53 L. Rasonyı; Tarihte Türklük, s. 154. 54 İ. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s. 184; L. Rasonyı; Tarihte Türklük, s. 151. 55 Yakubowski A.; Altınordu ve Çöküşü, s. 48-49. BUHARALI, Eşref; Tarihte Türk Devletleri, II. cilt, Ankara 1987. CAFEROĞLU, Ahmet; Türk Dili Tarihi, II., İstanbul 1984. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, XV., Ankara 1991. İslam Ansiklopedisi, XV., MEB, İstanbul 1993. KAFALI, Mustafa; Altınordu Hanlığı'nın Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul 1976. KAFESOĞLU, İbrahim; Türk Milli Kültürü, İstanbul 1983. KIRZIOĞLU, M. Fahrettin; Gürcistan'da Eski Türk İnanç ve Geleneklerinin İzleri, I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV., Ankara 1976. KURAT, A. Nimet; Karadeniz Kuzeyinde Türk Kavimleri ve Devletleri, TTK, Ankara 1972. MARQUART, J.; Über das Volkstum der Komanen, Berlin 1914. RASONYI, Laszlo; Tuna Havzasında Kumanlar, Belleten, TTK, Ankara 1944. RASONYI, Laszlo; Tarihte Türklük; TKAE, Ankara 1971. TURAN, Osman; Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1971. YAKUBOWSKY, A.; İbn-i Bibi'nin XIII. Asır Başında Anadolu Türklerinin Sudak, Polovets (Kıpçak) ve Ruslara Karşı Yaptıkları Seferin Hikayesi, Çev: İsmail Kaynak, A. Ü. DTCF Dergisi, XII. cilt, Ankara 1954. |
16 Eylül 2014 Salı
Kuman / Kıpçaklar / Prof. Dr. Mustafa Safran
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder