29 Ekim 2008 Çarşamba

kıpçaklar kimlerdir - türkleronline.com

Baytal Çabhan bölgesinde Kıpçak mezarları

Baytan Çabhan Bölgesi'ndeki Kıpçak mezarları

Kıpçaklar mezarların üzerine insan heykelleri yapardı...

“1250’li yıllarda Kıpçaklar arasında yaşayan meşhur Flaman gezgini Rubruck Kıpçaklar’ın ölü gömme adetleri hakkında şunları söylemektedir:

Kıpçaklar ölülerin üzerine büyük bir tepecik yapar ve onun üzerine de bir insan heykeli dikerler. Heykelin yüzü daima doğuya çevrilir. Zenginler mezarın üzerine büyük bir piramit yaptırır.Bu bir tür küçük evden ibarettir.

Rubruck’un bahsettiği heykellerin birisi Karaçay’da Zeleçuk Irmağı kıyılarında bulunmuştur. Ayrıca Rubruck’un gezi yazılarında belirttiği Kıpçaklar’a ait piramit şeklinde, küçük bir eve benzeyen mezarlar iki açıdan çok önemlidir.

Birincisi, Kıpçaklar’a ait bu tür mezarlar bugün Karaçay-Malkar bölgesinin Ogarı Çegem köyü yakınlarında hala ayaktadır.

İkincisi, piramit şeklinde küçük bir eve benzeyen aynı tip mezarlar Karaçay’ın Kart Curt köyü yakınlarında, Kuban Irmağı kıyılarında bulunmaktadır. Bunların önemini artıran bir husus ise, bu mezarların 14-18.yy.’a ait eski karaçay mezarları olmalarıdır.

Doğu batı yönünde uzanan bu mezarların uzunlukları 3-4 metre, genişlikleri 2-3 metredir. 1967-70 yıllarında Karaçay-Çerkes Bilimsel Araştırmalar Enstitüsü tarafından da incelenen bu mezarlar taşla doluydu ve ölüler 1-1,5 metre derinlikte başları batıda, ayakları doğuda olmak üzere sırtüstü yatıyorlardı.

Yüzleri güneye çevrilmişti. Baş ve ayak uçlarına odun kömürü dökülmüştü. Bazılarının kolları ise yanlarına uzatılmış şekildeydi.

Bu eski Karaçay mezarlarında sırma işlemeli başlıklar, gümüş, altın düğmeler, gümüş kemerler, yüksükler, küpeler, yüzükler, makaslar ve simli kumaşlar da bulunmuştu.”

(Ufuk Tavkul, Türk Dünyası dergisi, Kültür Bakanlığı yayını, haziran 1994)

Bir Kuman ölürse...

“XI-XIII. Yüzyıllarda Kumanlar’ın ölü gömme törenleri hakkında elimizde biraz daha fazla bilgi vardır. Gözlem yeteneğini bildiğimiz G.Rubruquis, Kuman mezarlarının klasik bir tasvirini çizmiştir:

‘Kumanlar, ölünün üzerine büyük bir tümsek yaparlar ve bunun üzerine yüzü doğuya dönük, elinde göbeğinin hizasında bir bardak bulunan bir heykel dikerler.

Kumanlar, zenginler için ehramlar, yani sivri binalar yaparlar. Bazı yerlerde tuğladan büyük kuleler, bazı yerlerde de taştan evler yapıldığını gördüm. Halbuki bu ülkede taş yoktur.

Yeni ölen birinin mezarına, her yöne dörder tane olmak üzere, uzun sırıklara on altı at derisi astıklarını ve önüne içmek için kımız, yemek için de et koyduklarını gördüm.

Bu ölünün tanassur ettiğini söylüyorlardı. Doğu yönünde başka mezarlar da gözüme çarptı. Yuvarlak ve dört köşe taşlarla örtülmüş olan bu alan, dört yöne yöneltilmiş doört uzun taşla sarılmıştır.

Biri hasta düştüğü zaman yatağına girer ve hiç kimsenin gelmemesi için evine bir işaret koyar. Bundan dolayı, hastayı hizmetkarlarından başka hiç kimse ziyaret etmez.

Büyük saraylara mensup biri hastalandığı taktirde, sarayın etrafında bekçiler bekler ve hiç kimsenin girmesine izin vermezler.

Çünkü ziyaretçi ile kötü ruhların veya rüzgarın girmesinden korkarlar. Falcıları papaz gibi telakki ederler.’

Son satırlarından anlaşıldığına göre, Kumanlar arasında Şamanizm hakimdi. Bu tasvirin ilk bölümünde G.Rubruquis taş heykellerden söz etmiştir. Arkeologların bildikleri gibi, heykellere Kuman bozkırlarında XI-XIII. Yüzyıllardan kalma zengin göçebe mezarlarında rastlanır.

Sonra Orta Asya’da, özellikle Kazakistan’da bulunan heykellerin çoğu daha eski devirlere çıkar. “Taş baba” adı da verilen bu heykeller (bu anlamda balbal tabiri de kullanılmıştır) bulundukları mezara gömülen ölüyü değil, ölünün hayatta iken öldürdüğü düşmanları tasvir ederdi.”

(A.Yu.Yakubovskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, S.14)

Kıpçaklar(ın ataları) kimdir?

“Kıpçaklar bronz çağında Minusin havzasında ve Altaylar’da yaşayan Avrupaoid Dinlinler’den türemişlerdir. Bilahare Kimaklar’la birlikte yaşamaya başlamaları, daha önce ise Hunlar’ın bir kolunu teşkil etmeleri sebebiyle ırkî özelliklerinde değişiklikler olmuş ve dış görünüşlerinde Hun tipinin bazı unsurları belirginleşmiştir.

Hunlar mongoloid ırka mensup olmakla birlikte Kuzey Amerikalı yerlilere birazcık benzeyen yüz hatlarına sahiptiler. 350 yılında Çin’de yaşayan Hunlar öldürülmeye teşebbüs edilince kalkık burunlu ve sakallı birçok Çinli de öldürülmüştü.

Bu yüzdendir ki Kıpçak Kimak karışımı olanlar geniş yüzlü Avrupaoidler arasında farkedilmemektedirler.”

(L.N.Gumilöv, Hazar Çevresinde Bin Yıl, S.290)

Kıpçaklar ne zaman ortaya çıktı?

“Marquart ‘Über das Volkstum der Komanen’ adlı eserinde, Kıpçaklar’ın (Polovcı, Kumanlar) Gürcüler’le birleşerek Kafkasya Müslümanlarına hücum ettikleri sırada, 1120-1121’den itibaren büyük bir siyasi güç olarak ortaya çıktıklarını ispat etmiştir....

Lavrent’evzkaya letopis’e göre, Kumanlar’ın iştirakiyle ilk göçebe akını, 1054’de yapılmıştır. Kimekler’in batı kolunu teşkil eden Kumanlar, Volga ile Dneper arasındaki bozkır bölgesinde Peçenekler’in yerine geçmişlerdir.”

(A.Yu. Yakobivskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, S.3-4)x

Kıpçak’ın anlamı nedir?

“Kıpçak kabuk kelimesinden çıkmıştır, Türk dilinde, içi çürümüş ve oyulmuş ağaç’a derler.”

(Prof. Fahrettin Kırzıoğlu, Kıpçaklar, S.5)

Kıpçak Avrupası neresidir?

“...Güneydoğu Avrupa sınırları içinde Dneper’e kadar uzanan topraklar, güneyde Kırım, kuzeydoğuda Bulgar bölgesine kadar Orta Volga havzası, güneydoğuda Volga ağzı ile birlikte Kıpçak topraklarının Avrupa bölümünü teşkil ediyordu.”

(A.Yu. Yakobivskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, S.4)

Sarı saçlı mavi gözlü Avrupaoidler: Kıpçaklar

“Çinliler Kıpçaklar’ı sarı saçlı ve mavi gözlü olarak tavsif eder. Memluk hükümdarı Sonkor bile sarışın fakat Kıpçak orijinliydi. Macaristan’daki Kuman torunlarına parlak, lepiska kıvırcık saçlı ve mavi gözlü oldukları için –aralarında esmerlerine rastlansa da- çango derler.

Ruslar’ın taktıkları Poloves lakabı ise polova kelimesinden gelmektedir ki manası parlak saç rengini andıran ufalanmış saman demektir.

14.yüzyılda yaşayan Arap coğrafyacısına göre Kıpçaklar kendilerine has dindarlıkları, cesaretleri, çeviklikleri, güzel çehreleri ve düzgün yüz hatları ve asaletleriyle diğer Türkler’den ayrılırlar.

Şu halde Kıpçaklar tipik Avrupaoid oluşlarıyla güney komşuları Türkmenler’den ayrılırlar. Ruslar ilk defa 1055’de onlarla çarpışıp barış anlaşması imzaladıkları dönemde ak gözlü ve sarı saçlı halleriyle dikkat çekmişlerdir.”

(L.N.Gumilöv, Hazar Çevresinde Bin Yıl, S.289)

Hatun da erkek gibi yarlık verirdi

Al-Omari şöyle diyor: “Kıpçak halkı (Irak ve Acem halkı gibi) halifenin yaptığı kanunlara göre hareket etmez. Kadnılar onlarla (erkeklerle) birlikte yönetime katılırlar. Verilen emirler onlardan (yani han ve hatunlardan0, hatta daha çok hatunlardan çıkar... Gerçekten, bizim zamanımızda, bir kadının onun kadar hüküm sahibi olduğunu görmediğimiz gibi, bize yakın zamanlarda da buna benzer bir örnek işitmedik.

Berke ve ondan sonra gelen hanlar tarafından verilmiş birçok yarlıkları görmek fırsatını buldum. Bu yarlıklarda ‘Hatunlar ve hanlar buna el birliğiyle karar verdiler’ şeklinde kayıtlar vardır. Al-Omari’nin sözlerine güvenmek gerekiyor. Çünkü Rus metropolitlerine verilen ve çevirileri bize kadar gelen yedi yarlıktan üçünde Taydula’nın adı anılmıştır.

‘Bu ikinci yarlığı Taydula Hatun 6670 yılında metropolit İoan’a vermiştir.’

‘Bu dördüncü yarlığı Çenibek’in hatunu Taydula 6851 yılında metropolit Feognost’a vermiştir.’

Aşağıdaki satırlar özellikle dikkate değer. ‘Çenibek’in yarlığına ve Taydula’nın sözüne istinaden Tatarlar’ın ulus (ve ordu) emirlerine ve il ve şehir ve köy darugalarına ve damgacılara ve elçilere ve bütün memurlara...’

Taydula’nın metropolit Aleksey’e verdiği altıncı yarlık da bu şekilde kaleme alınmıştır. Bu suretle, emirlerin han ve hatunlar tarafından verildiği yolunda al-Omari’nin verdiği bilgi tamamıyla doğrulanmış oluyor.

13.yüzyıl Ermeni kaynaklarında da Moğol kadınlarının erkeklerle eşit haklara sahip oldukları belirtilmiştir. Sık sık andığımız Genceli Kirakos şöyle diyor:

‘Tatarlar Ermenistan ve Albanya’daki kışlaklarında dinlendikleri sırada, Suriyeli Raban... Çarmağan’ın yokluğunda onun yerine yönetimi ele alan karısı Eltina Hatun’a...’

Bundan sonra, Katolik rahibinin ‘büyük saraya yönelerek kendisini Eltina Hatun’a takdim ettiği, Eltina Hatun’un onu büyük sevgi ve saygı ile karşılayarak bütün memurlardan üstün tuttuğu’ ve ‘ona hediyeler ve El-Tamga verdiği ve bu suretle onu her türlü zulümden uzak tuttuğu’ haberi veriliyor.

Han sarayına mansup kadınların, devletin siyasi hayatına katıldıklarından Plano Carpini de söz etmiştir. Güyük hanı ziyaret ettiği sırada, Güyük Han’ın annesinin Rus prensi Aleksandr Yaroslaviç’e kendi adına elçi gönderdiğini görmüştür. Plano Carpini’ya göre ‘İmparatorun (Güyük Han’ın) annesi, orada bulunanların haberi olmaksızın Aleksandr’ın oğluna (Yaroslav’a) Rusya’ya elçi göndermiş ve onu yanına davet ederek kedisine babasının topraklarını vermek istediğini haber vermişti.

(Prens) gelmek istemeyince. Yarlık göndererek babasının topraklarını almak üzere gelmesini istemişti. Fakat geldiği taktirde onu öldüreceğine ve hatta esir edeceğine inanıyorlardı.’ “

(A.Yu.Yakubovskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, S.70)

Kaygı aş nedir?
Kara kiygen nedir?
Keşene nedir?
İslamiyet'le ne zaman tanıştılar
Karaçay Malkarlar 1
Karaçay Malkarlar 2
Karaçay Malkarlar 3
Karaçay Malkarlar 4
Karaçay Malkarlar 5
Karaçay Malkarlar 6
Karaçay Malkarlar 7
Karaçay Malkarlar 8
Karaçay Malkarlar 9
Karaçay Malkarlar 10



Hiç yorum yok: