27 Ağustos 2009 Perşembe

bır kıpçak devleti memlükler

Memlükler
MEMLÛKLER 1250-1517 yılları arasında Mısır ve Suriye dolaylarında hüküm süren devlet. Memlûk, Arapça’da “köle” demektir. Hükümdâr ve emirlerin muhâfız birliklerine bağlı bu köleler, meziyetleri sâyesinde zamanla hizmetinde bulundukları devletlerde idârî kadroyu ele geçirmişlerdir. Kendi nüfuzlarını kuvvetlendirmek maksadıyla İslâm târihinde ilk defâ memlûk (beyaz köle) kullananlar Abbâsî halîfeleri olmuştur. Abbâsî ordusundaki Türk memlûklerin sayısı kısa bir süre içerisinde 35 bine ulaştı.

Bu Türk askerleri sâyesinde Abbâsîler dış tehlikelere başarıyla karşı koydular. Tolunoğulları ve İhşidîler devletlerinde de önemli bir yer tutan memlûk kuvvetlerinin sayısı bilhassa Eyyûbîler döneminde fevkalâde arttı. Bu devrede memlûklerin eğitimi için iki kışla tesis edildi. Kışlalardan biri Melik Sâlih Necmeddîn tarafından Kâhire’de, Nil Nehri üzerinde bulunan Ravda Adasında kurulmuştu. Burada Kıpçak Türkü olan memlûkler eğitim görürler ve kışlaları su ortasında olduğu için “Memâlik-i Bahriye” (Deniz Köleleri) veya “Memâlik-i Türkiye” adı ile anılırlardı. İkinci kışla ise daha sonra bizzât Memlûk Sultânı Melik Mansur Kalavun tarafından yine Kâhire’de Kal’atü’l-Cebel denilen Kalenin burçlarında kuruldu. Burada eğitim görenler “Memâlik-i Burciyye” adıyla anılırlardı.
Bunlar daha çok Kafkaslardan getirilen Çerkes köleler oldukları için “Memâlik-i Çerâkise” diye de anıldılar. Memlûk Devletini Bahrî Memlûkleri kurduğu halde, daha sonra Burcî Memlûkleri idâreyi ele geçirmişlerdir. Bahrî Memlûkleri: Devlet idâresinde kademe kademe yükselen Bahrî Memlûkleri, kendi aralarında anlaşıp güçlenerek, Eyyûbî Hânedânının zayıf bir ânını kollamaya başladılar. Son Eyyûbî Sultânı Turan Şâh, Bahrî Memlûklerine karşı tavır alınca 1249 yılında öldürüldü. Yerine eski sultan Melik Necmeddîn Sâlih’in dul karısı Şecer-üd-Dürr Sultan ve Memlûklerden Muizzüddîn Aybek, ordu komutanı tâyin edildi. Bir kaç ay sonra da Şecer-üd- Dürr, Muizzüddîn Aybek’le evlenip sultanlığı ona devretti. Böylece müstakil ilk Memlûk Sultânı olarak tahta geçen Aybek, Memlûkler arasında dindarlığı, cömertliği ve görüşlerinin isâbetliliği ile tanınmaktaydı. Aybek’in tahta çıktığı sırada Irak’ta Moğol tehlikesi baş gösterdi. Halîfe, Aybek’ten yardım istedi.
Ancak bu sırada Aybek iç isyânlarla meşgûldü. Bilhassa Bahrî Memlûkleri liderlerinden Aktay’ın nüfûzunu gittikçe arttırması Aybek’i korkuttu. Bu sebeple Aybek, bir fırsatını kollayıp, Aktay’ı öldürttü. Bunun üzerine Bahrî Memlûklerinin büyük kısmı Suriye’ye kaçtı. Aybek, iç ve dış tehlikelerin hepsini ortadan kaldırıp, düşmanlarına başarı ile karşı koyarak bütün zorlukları yenmişken, Musul Hâkimi Bedreddîn Lü’lü’ün kızı ile nişanlanınca karısı Şecer-üd-Dürr tarafından öldürtüldü. Birkaç gün sonra da Şecer-üd-Dürr öldürüldü. Tahta geçen Aybek’in oğlu Sultan Nûreddîn Ali’nin saltanatı iki sene kadar sürdü.
Moğolların Sûriye’ye yaklaşmaları üzerine saltanat nâibi Kutuz, Mısır Âyânı ile emîrlerin ileri gelenlerini toplayarak, Sultan Nûreddîn’in güç durumların adamı olmadığını, ancak herkesin kendisine itâat edeceği kudretli bir kişinin sultan olmasıyla, Moğollara karşı konulabileceğini söyledi. Bu sırada Bağdat’ın Moğollar tarafından alındığı ve Abbâsî halîfesinin öldürüldüğü haberi geldi. İslâm âlemi dehşet içinde kaldı. Bu büyük tehlikenin ancak Kutuz gibi değerli bir kumandan tarafından karşılanabileceğini anlayan Mısır halkı ve ileri gelen emîrler, Kutuz’a saltanat teklif ettiler. Netîcede henüz çocuk olan Sultan Ali tahttan indirilerek, Kutuz sultan îlân edildi. Sür’atle ilerleyen Moğol orduları İslâm ülkelerini çiğneyerek Memlûklerin en kıymetli eyâletlerini aldılar ve Mısır kapılarına dayandılar.
Sultan Kutuz, hazırladığı büyük bir ordu ile Moğolları karşılamak üzere Suriye’ye gitti. 1260 senesinde Ayn-ı Câlût denen ve vaktiyle hazret-i Dâvûd’un, Câlût’u yendiği rivâyet edilen yerde iki ordu karşı karşıya geldi. Moğollar, ilk anda üstünlük sağladılarsa da, Sultan Kutuz’un dirâyetli kumandası sâyesinde yenilgiye uğradılar. Kaçan Moğolları tâkip eden Sultan, Moğol başkumandanı Ketboğa Noyan da dâhil olmak üzere Moğolların hepsini kılıçtan geçirdi. Zafer, İslâm âlemini büyük bir sevince boğdu. Çünkü, Moğolların Mısır’a hâkimiyetleri İslâm âlemi için büyük felâket olurdu. Zafer sonunda Şam’a gelen Sultan Kutuz, Habeşistan’dan Fırat kıyılarına kadar olan yerleri hâkimiyeti altına aldı.
Cihâdını, Moğollarla işbirliği yapan Latinlere karşı devâm ettirdi. Sultan Kutuz, Ayn-ı Câlût Zaferinde Türk ordusunun öncü birliklerine kumanda eden Baybars’a vâd ettiği Haleb umûmî vâliliğini vermediği için, onun tarafından öldürüldü. Sultan Kutuz’un yerine 1260 senesinde Sultan olan Baybars’ın Eyyûbî Hânedânının iktidârdan uzaklaştırılıp, Türk Memlûklerinin iktidârı ele geçirmelerinde birinci derecede rolü oldu. Sultan Baybars, tahta çıktığında, İlhanlılarla Haçlılar, Memlûkleri ve İslâm âlemini tehdîd ediyorlardı. Baybars, 1258’de Hülâgu’nun Abbâsîleri Bağdâd’dan çıkarmasına karşılık olarak, Abbâsîlerden El-Muntansır’ı 1261’de Kâhire’de halîfe îlân etti. Bu davranışı ile bütün Sünnî Müslümanların takdîrini kazandı. Memlûklerin, başşehirleri Kâhire’de halîfelere yer verip, hürmet etmeleri, onlara İslâm âleminde büyük bir mânevî nüfuz kazandırdı.
1265’te Haçlıların elinde bulunan Suriye kıyılarındaki birçok kaleyi alan Sultan Baybars, Kilikya Rumları ve Ermeniler üzerine de bir ordu gönderdi. Bu seferde Ermenilerin başı esir alınarak Sis (Kozan) zaptedildi. 1268 senesinde tekrar sefere çıkan Sultan Baybars, Haçlıların son dayanak noktaları olan Antakya’yı alarak, prensliklerini yıktı. Bir yıl sonra da Hicaz’a giderek hac farîzasını edâ etti. 1270 ve 1271’de düzenlediği yeni seferlerde, Haçlıların son sığınakları olan Askalan ve Kerek kalesini almaya muvaffak oldu. Bir yıl sonra vukû bulan iki İlhanlı taarruzuna da, başarıyla karşı koyarak 1274 senesinde Anadolu’ya girdi ve Sis’i ikinci defâ zaptetti. Sultan Baybars, Anadolu’yu İlhanlı tahakkümünden kurtarmak üzere, bir kısım Selçuklu Beylerinin dâvetiyle 1277’de harekete geçti. Elbistan’da İlhanlı ordusunu bozup, Kayseri’ye girdi.
Ancak, idâre merkezinden fazla uzaklaştığı için Şam’a döndü. Haziran 1277’de kısa bir rahatsızlıktan sonra elli dört yaşında vefât etti. Şam’a defnedildi. Sultan Baybars, Moğol hâkimiyetinin Suriye ve Mısır’a taşınmasına kesin şekilde mâni olup, Haçlıların iki yüz yıldan fazla süren Ortadoğu işgâline son verdi. Büyük bir kumandan ve devlet adamı olan Baybars, dirâyeti sâyesinde devletin iç ve dış siyâsetini başarı ile yürüttü. Devlet teşkilâtında önemli ıslâhât yaptı. Baybars’ın ölümü üzerine yerine oğlu

Hiç yorum yok: